POSTACI KAPIYI NASIL ÇALAR: HAYDAR ÜNAL ŞİİRİNE ÖZNEL BİR DEĞİNİ, AKKÖY Dergisi, Sayı:21, S.10, Kasım-Aralık 2003

Haydar Ünal sesinin inadına giden bir şairdir. Şiirleri, bir haykırışın olanaklarında dolaşır. Evimize giden kavşaklardan haykırır, Kerbela'da ölümlerin gözünden, yaşamın olasılıklarından da... Hep sesini duyurma, biz bu çağın insanlarına bir S.O.S verme uğraşındadır. Acil yardım günlerinde olduğumuzun ayırtına varırız onun dizelerinde. Bunu yaparken de son derece rahattır. Şiirleri, imgesel bir yoğunluğu barındırsa da kelime oyunlarına başvurmaz. Mesajında son derece nettir. Ancak, bu netlik estetik bir düzlemde açığa çıkartır kendini.

O şiirlerden biridir işte, Postacı. Duyarlılık noktalarımıza yaşatıcı vuruşlar yapar. Fakat, kendi içinde bir örgütlülük yaratabilmiş, her usta işi şiir gibi bu duyarlılıkların toplamını aşmayı, bir sorguya dönüşmeyi bilir. Çeşitli dizelerinden alıntılar yapalım şimdi bu şiirin:

Ufuktaki son kırmızının

Kaybolmaya başladığı anlarda

Dönüşü gecikmiş yolcunun tanınmayışını

Seni sana emanet ederek

Bir çift gözün yeşilinde

Ömrümün durduğunu nereden bilir

Doğması gecikmiş güneşe hayıflanarak

Hardal renkli bir vahada

İnce ince üşüdüğümü nereden bilir

Postacı'nın yukarıdakilere benzer pek çok dizesi, farklı yaşamsal maceralara taşır bizi. Kendi yaşantılarımızın değişik evreleriyle bir ortaklaşma zemini yaratır. Hepimizin bir çift gözü kendisine bırakıp gittiklerimiz yok mudur? Zorunlu olarak emanete bıraktıklarımız. Hepimiz kavuşamayacağımızı bildiğimiz halde, kavuşma ümidiyle düşmedik mi yollara? Dünyanın yuvarlak oluşuna attık zarımızı, bir gün belki'ye attık. Gelirsem dedik, gelirse dedik. Ama bir 'ise'ye tutunup kaldık. Tıpkı, Haydar Ünal'ın ise'lerle dolu şiirsel serüveninin bizi kendimizle yüzleştirdiği gibi... Kaldık!

Fakat Postacı şiirinin önemi ve yarattığı örgütlülük, bunlardan ileri gelmez. Ya da daha doğru bir deyişle, bu örgütlülüğün merkezinde bu unsurlar durmaz. Bütün bu yaşamları taşıyan; ama taşıdığının kendisi için, omzundaki bir ağırlıktan daha fazla bir anlam ifade etmediği bir postacıya yöneltir sorularını ve tam da bu noktada düğümlenir şiir. Çünkü, şiirin kendisi bir yanıt üretmez bu sorulara ve topu bize atar. İşte o anda belaya girer başımız. Fabrikalarda bir ürünün bir vidasını sıkanlar, kitabevlerinde bir kitaba öyle ya da böyle satılması gereken bir meta gözüyle bakanlar, mesai saatlerinden yorgun argın dönüp kendi sosyal konumunu geliştirecek entelektüel faaliyette bulunamayanlar... Liste uzatılabilir. Kısaca, kapitalist iş bölümünün çarkları arasında ufalanan, kendi emeğine yabancılaştırılan, yaşamı bir sanat değil bir çile doldurma süreci olarak gören bütün bir toplum farklı açılardan da olsa yanıtlamak zorunda kalır bu soruları; ya da yanıtlayamamanın zaafına sürüklenirler. Postacı, çantasında ne taşıdığını bilmez. Ya biz? Postacı, insanların özlemlerini, acılarını, umutlarını dillendirirken, kapitalist toplumda iş bölümünün yarattığı; o emeğimizi, kendimizden çıkarıp düzenin hizmetine sunduğumuz yabancılaştırıcı etkiyi de gözler önüne serer. Üstelik, yabancılaşmanın, yalnızca postacıya özgü olmadığını, evrensel bir karakter taşıdığını da rahatça çıkartabiliriz Ünal'ın şu dizelerinden:

Doğruları yanlışları

Tek kalemde toplayan

Sürekli bir ben taşıdığını

Artık olduğum gibi olmadığım

Yitirdiğim kâğıt parçasında

Belki de gizliden gizliye bir gönderme yapılmaktadır, şairle şiir arasındaki ilişkiye. Yayımlandığı andan itibaren kamusaldır şiir. Şair, yazdığı şiirin kimin tarafından okunulacağını, nasıl yorumlanacağını nereden bilir? Peki, ya yazdıktan yıllar sonra, neler düşünür yazdığı bir şiirin yarattığı duyarlılık için. İhtimal, tamamen dışındadır o şiirin evreninin ama birileri vardır o evrende. O şiirin artık, kime ait olduğunu bilir mi şair?

Haydar Ünal şiiri, aşkın kavuşamama kıyılarında dolaşır; kalabalık ve kargaşa içinde kendi üretici etkinliğinden uzaklaşan insanları anlatır; bir umut yaratmanın, küçük-büyük sevinçler yaratmanın çocuksu yollarını bulur; tarihi öğelerle güncel olan arasında bağlantı noktaları kurma uğraşındadır. Şiirin bir yol olduğunu ve insanın yaşamına dair olduğunu da hissedersiniz onun şiirlerinde. İnişleri, çıkışlarıyla; engebeleri, dingin düzlükleriyle kendi yapısını kurma telaşındadır Haydar Ünal ve şiirine bütünsel bir bakışta da sürekli yükselen bir çizgi göremeseniz de, atan bir nabiz görürsünüz.

Son bir iddiayla noktalayalım yazımızı. Bugün, ortalama şiir okurunun algısında, örneğin Behçet Necatigil 'Sevgilerde Şairi', Hasan Hüseyin 'Kızılırmak Şairi', Metin Eloğlu 'Hadi Uyan Şairi' olarak canlanabilir. Bugünden söylemek, gerekirse, Haydar Ünal'ın da 'Postacı Şairi' olarak bilinmesinin önünde hiçbir engel yok.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ'NDE ELEŞTİRİ VE MÜDAHALE Nikbinlik Dergisi, Sayı 17

ANKARA'NIN KAYBOLAN RENGİ: GENÇLİK PARKI "BUGÜN YEŞİL YAĞMAYACAK", Mimarlar Odası Ankara Şubesi Dergisi, Ekim 2005

NÂZIM. SINIF EDEBİYATI VE MUTLULUĞUN RESMİNİ ÇİZMEK Ahmet Antmen, Nikbinlik Dergisi, Sayı 10, Haziran 2002