Kayıtlar

Haziran, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

POSTACI KAPIYI NASIL ÇALAR: HAYDAR ÜNAL ŞİİRİNE ÖZNEL BİR DEĞİNİ, AKKÖY Dergisi, Sayı:21, S.10, Kasım-Aralık 2003

Resim
Haydar Ünal sesinin inadına giden bir şairdir. Şiirleri, bir haykırışın olanaklarında dolaşır. Evimize giden kavşaklardan haykırır, Kerbela'da ölümlerin gözünden, yaşamın olasılıklarından da... Hep sesini duyurma, biz bu çağın insanlarına bir S.O.S verme uğraşındadır. Acil yardım günlerinde olduğumuzun ayırtına varırız onun dizelerinde. Bunu yaparken de son derece rahattır. Şiirleri, imgesel bir yoğunluğu barındırsa da kelime oyunlarına başvurmaz. Mesajında son derece nettir. Ancak, bu netlik estetik bir düzlemde açığa çıkartır kendini. O şiirlerden biridir işte, Postacı. Duyarlılık noktalarımıza yaşatıcı vuruşlar yapar. Fakat, kendi içinde bir örgütlülük yaratabilmiş, her usta işi şiir gibi bu duyarlılıkların toplamını aşmayı, bir sorguya dönüşmeyi bilir. Çeşitli dizelerinden alıntılar yapalım şimdi bu şiirin: Ufuktaki son kırmızının Kaybolmaya başladığı anlarda Dönüşü gecikmiş yolcunun tanınmayışını … Seni sana emanet ederek Bir çift gözün yeşi...

Mezarlık, Beri Zaman Mahallesi (Kısa Alıntı)

Resim
Mezarlık ... Kuşlardı, kesinlikle onlardı, birbirine yabancı bunca  insanı buluşturan. Annesinden duymuştu zamanında;  bebekleri dünyaya leylekler getirirdi. O zaman, serçelerin ya da martıların götürmesinde şaşacak bir şey yoktu. Dedesinin  sözleri kulağında rüzgâr gibiydi, hafif titreşimlerle  sonlanıyordu. Aniden döndü, ―Dede, kuşları dünyayı kim getirir? diye sordu. Dedesi anlamadı. Etrafına dikkatli gözlerle baktı, sanki  kapalı unuttuğu kulaklarını yavaşça açtı. Ne garipti, sayısız kez geldiği bu mezarlıkta kuşları ilk kez fark ediyordu.  “Melanetler,” diye düşündü. “Her yere üşüştükleri  yetmedi, burayı da kirlettiler...” Kuşlar kirdi onun için. Bu yaşlı haliyle evini güç bela  temizlerken, bir de balkonla uğraşmak zorunda kalıyordu. Oranın buranın içine ediyor, ortalığı batırıyorlardı. “Yaşayanlarımıza bela oldukları yetmedi, bir de ölülerimize dadandılar” diye geçirdi içinden. Atıp tutmaya devam edecekti ama soru bo...

Dün Savaş Bitti, Ayrıksı Otları, 2002

Resim
1. bir ayrılık getirdim sokaklardan gece yarıları gram hayatların perçeminden bir de annenin sesi tozlu her karesinde bir filmin sığınaklar mezarımı açtım ben de seherimi yıkayan çocuklara elinde binlerce soğuk yılı bir mimarın kalemine sığındım dünya üzere gezginliğim kâğıttan bir sokağa rastladım kentini kaybetmiş adımlarını söküp yüz diyor sevilerimde bir ayrılık getirdim sohbetlerin arasında bir es yüzünden başlayacağım bedenimi sökmeye bir manastırda içeceğim, yüzlerce linç bekleme beni o sokakta deprem tohumları atıyorum rüzgârdan düşünce bir adamız olacak sonunda fotoğrafım düşecek gökten saçılacak... ve miğfer ! çiçekler ekeceksin son göğsüme yanağıma bulaş kaldığın yerden üzerime serili gazeteden okudum dün savaş bitti. 2. uzun yollardan gelmedim mevsimler vardı çıkınımda rüzgârımda belirsiz sabahlar kurtulmuş zamandı dar ağaç ne var bilmediğimiz ? yıllarca geçtik aşkın gözlerinden kavuşacağımız gün siperin dilinde hiçbir şey kalmamış bölüşecek sessizlik inattı belki kurş...

3 Haziran Denilince Akla Gelen: Nâzım Hikmet'le Aynı Sokakta Yürümek, 3 Haziran 2006

Resim
Nâzım Hikmet deyince akla “zaman aşımına uğramamak” ve bütün boyutlarıyla sevgi geliyor. Düşmanını da yaratan bir sevgidir bu. Dostlarının yüzünü bir kere bile görmemiş bir sevgidir. Buradan Hindistan’a kadar… Kültür somutlaşmış insan emeğidir ya, Nâzım Hikmet şiiri de sevginin somutlaşmış halidir. Kendisi şöyle dile getirir bu durumu ve burjuva-mistik şairleriyle arasındaki sınırı da böylece çizmiş olur: “… Onlar sevgilerini bile mücerret bir mahlûk olarak şiirlerine geçirirler. Halbuki, mesela ben sosyalist şair, memleketimi ve halkımı tıpkı karımı sevdiğim gibi etiyle kemiğiyle seviyorum.” Nâzım Hikmet bireyselinden toplumsalına bütün sevgileri aynı hamurdan yoğurur. Aşkıyla memleketi iç içe geçmiştir. Hayatın bütün katmanları arasında dolaşan şiiri sınıf çelişkilerinden ve kapitalist toplumdan nefret ettiği için doğurur bu sevgiyi. O yaşadığımız dünyayla hesabı olduğu için, bu düzene rest çekebildiği için yeşertmiştir bu sevgiyi. Ve Necatigil’in dizelerindekine ters bir...